Intro Text

Merhaba! Ben Ömer. Elektrik Elektronik Mühendisiyim. & Aynı zamanda edebiyat ve fotoğrafçılıkla ilgileniyorum.







 
“Sevdiğini sînesine sarmayan
Ne yaşamış, ne yaşıyor, ne yaşar...” Neşet Ertaş Bazı şeylerin eksildiğini hissederiz her köşe başında. Yaşadığımızı zannederiz bir ikindi üstü oturduğumuz taş duvarlarda. Gölgesindeyizdir misafirliğin fakat uzun sürmeyecek. Bu dünya kadar uzun sürmeyecek. Nihayetinde herkes gelip geçecek ve sonra insan yine kendiyle kalacak. Ellerimiz hüzünlerimizi toplayıp yüzümüze sürecek. Serin bir yastığa baş koyunca şafağa ancak gecenin yolunu izleyerek ulaşılabileceğiz... —'Evvel refîk ba'del-tarîk' demiş eskiler. Yani önce yoldaş, sonra yol. Nereye gittiğinden çok, kiminle gittiğin; nereye gittiğinden çok neye gittiğin önemlidir çünkü. Yoldaşın varsa, yol yorsa da güzeldir.






Kavuşuncaya kadar yaşayacağız... Son kez yansıyan bir hatıranın gidilemeyen aynı yollarına yürümüşüm. Bir kafkas ezgisi dolanıyor dilime gelmiyor sonrası. Bu sözler rüyamın irkilme sahnesinin aynı basamağı. Ezip geçiyor ne varsa o vapur sesi. Şimdi bir serçenin kanat boşluğu bir kalbin izahı. Ne zaman gözüm seğirse uzak bir yol buluyorum beraberce yürüyoruz. Peki sana giden yollar hep mi kapalı? ~





Biliyorum sana giden yollar kapalı Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni Ne kadar yakından ve arada uçurum; İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi Uyandım uyandım, hep seni düşündüm Yalnız seni, yalnız senin gözlerini Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım Ben artık adam olamam bu derde düşeli Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda; Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu; Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım Bu böyle pek de kolay değil gerçi... Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya; Bunun verdiği mutluluk da az değil ki Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa, Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem, Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi: Bir gece yarısı yazıyorum bu mektubu Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri




“Seni sevip çekildim dedim dünya bu kadar.” Benden sonra bir daha gitme o yerlere. Benden ismini duyduğunda nasıl sevindiysen şimdi sakla ismini. Tarihin hiçbir yerinde bilinmezdin, belki usul usul iniyordu dünyanın iri meydanları kendi yeryüzüme. Sarıköy’e de uğra on bir kabri komagıl Benden sonra bir daha turnaları bırakma Atın sor hatırını köpük köpük alnını Yörende bir oğlancık pes gönlünü farıtma Benden sonra bir daha suya girme tedbirsiz Bulut kızdı mı bakma itimad etme kuma Çöküp de bir cigara yakarkenki o ışık Tanık olsun – bir tanık lazımdır olduğuma Yoksa kimler bilecek burda böyle bir adam Yüzü yüzlerden kesik kalbi sazlardan kesik Benden sonra bir daha Allah’a boyun uzat Enir aluban tabiat okusun türlü betik Dünyaya aldırmayan gözlerin ışıl ışıl Karanuluk içinde ateş yakmış çobanlar Benden sonra bir daha usul ağla ağlarsan Yağmura hörmetinden ağladığın zamanlar Seni sevip çekildim dedim dünya bu kadar Kar örttü ovaları ne gölge var ne de iz Benden sonra bir daha gözetleme afaki Yabancıyız nihayet ekmeğe etmek deriz.



Geldiğimde tek tanrılı dinlerde yer yoktu
Suratımı astım
Kırk vakt’e bakıp sana inandım

Her duası feciyle biten bir ibadet çeşidi buldum
Kırk yıl günde beş öğün yutkunmak
Sefadan uzadı saç
Cefadan uzadı tırnak

Diyebilirim ki her duası feciyle biten bir ibadetti yaşamak

-Seyyidhan Kömürcü


Susup bekleyerek yaşlanıyordu
Şeylerin uğultusu arasında
İçi ağırlaştıkça rüzgara çıkıyor
Siliyordu kendini durma

Ağrıya ağrıya nara dönüştüğünde
Açtılar içinden sözler çıktı
Kem sözler, kırıcı davranışların izleri
Aldanma gölgesi, ondurmayan bağışlama
“gitmeliyim” çıktı, “dönmemek üzre bir daha”

-Gülten Akın

Beni sorarsan
Kış işte
Kalbin elem günleri geldi
Dünya evlere çekildi, içlere
Sarı yaseminle gül arasında
Dağların mor baharıyla
Sis arasında
Denizle göl arasında
Yanımda kediler kuşlar
Fikrimden dolaşıyorum

Beni sorarsan
Kış işte

-Gülten Akın


Ve oturup ağladık niye
Ve niye hiç görmemiş gibi sanki
Oturup hep birlikte ağladık ona şaşıyorum
Ona şaşıyorum biz sanki hiç tanrı görmedik
Hadi hiç görmedik diyelim / çok doğru/
Tanrı da mı hiç görmedi bizi
...
‘inandığımız tanrı -da- yalnız bıraktı bizi’

-Arkadaş Zekai Özger


Yarım dalgın ve kusurlu geldim ben buraya
Günde beş defa hiçbir şey yapmamaktansa
Kalıp sana baktım
Kalıp sana bakmak oldu dünya
Baharatları tek tek
Zamanın bizi nasıl terlettiğini tane tane
Dünyaya inanmış bir yüzü üzgün üzgün anlattım sana
Dedim belki de bir yere üzgün üzgün bakmaktır dünya

-Seyyidhan Kömürcü 


Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu ağlardım
Beni sevmiyordun bilirdim
Bir sevdiğin vardı duyardım
Çöp gibi bir oğlan ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem
Öldüreceğimden korkardım
Felaketim olurdu ağlardım

-Atilla İlhan


Gittiği en büyük uzaklık evinden işi olanlara
Ne aşk, ne özgürlük, ne barış anlatılabilirdi. 
Seni korumak için karşı durdum tüm bunlara. 
Dünyayı senden geçirerek sevdim. 
Geri çekilmem yakışmazdı seni sevmeme. 
Günlerdir yoksun. 
Öfkeni bile özledim. 
Nasıl bir uzaklıktan geleceksin bilemiyorum.
...
Alnından öptüğüm yerde ülkemsin
Ağzından öptüğüm yerde kadınım diyeceğim. 
Bir gülüşünle çıkıp caddeleri dolduracağım.  

-Şükrü Erbaş





İşte ben hep böyle bildiğin gibi:
Kaderi öpüp başıma koymuşum,
Gülüşüm, oturuşum, konuşuşum,
Belli efendim, besbelli
Yaşamaktan soğumuşum.
Yaz yağmurları misali yıllarca
Yağmış durmuşum kendi içime.


-Turgut Uyar 


Aslında sana bir şey anlatacağım ve ödün kopacak
Gittin..
Alnında kapkara bir işe başladım
Çalışkan o acıyla çıktım karşıma
Dedim ağrıma gidiyor dünyadan oluşmuş harfler
Dedim bu yüzden yavaştır aklım
Sakardır kalbim

Öyle ki hayatı sevmek tehlikesi geçiriyorum bazen

-Seyyidhan Kömürcü